SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

CİHAD ve SİYER BAHSİ

<< 1731 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

2 - (1731) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا وكيع بن الجراح عن سفيان. ح وحدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا يحيى بن آدم. حدثنا سفيان. قال: أملاه علينا إملاء.

 

{2}

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Vekî' b. Cerrah, Süfyân'dan naklen rivayet etti. H.

Bize İshâk b. ibrahim de rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Âdem haber verdi. (Dediki): Bize Süfyân rivayet etti. (Dediki): Bize bu hadîsi imlâ sureti ile yazdırdı.

 

Metin 3 tedir

 

 

3 - (1731) ح وحدثني عبدالله بن هاشم (واللفظ له). حدثني عبدالرحمن (يعني ابن مهدي). حدثنا سفيان عن علقمة بن مرثد، عن سليمان ابن بريدة، عن أبيه. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، إذا أمر أمير على جيش أو سرية، أوصاه خاصته بتقوى الله ومن معه من المسلمين خيرا. ثم قال (اغزوا باسم الله. وفي سبيل الله. قاتلوا من كفر بالله. اغزوا ولا  تغلوا ولا  تغدروا ولا  تمثلوا ولا  تقتلوا وليدا. وإذا لقيت عدوك من المشركين فادعهم إلى ثلاث خصال (أو خلال). فأيتهن ما أجابوك فاقبل منهم وكف عنهم. ثم ادعهم إلى الإسلام. فإن أجابوك فاقبل منهم وكف عنهم. ثم ادعهم إلى التحول من دارهم إلى دار المهاجرين. وأخبرهم أنهم، إن فعلوا ذلك، فلهم ما للمهاجرين وعليهم ما على المهاجرين. فإن أبوا أن يتحولوا منها، فأخبرهم أنهم يكونون كأعراب المسلمين. يجري عليهم حكم الله الذي يجري على المؤمنين. ولا  يكون لهم في الغنيمة والفيء شيء. إلا أن يجاهدوا مع المسلمين. فإن هم أبوا فسلهم الجزية. فإن هم أجابوك فاقبل منهم وكف عنهم. فإن هم أبوا فاستعن بالله وقاتلهم. وإذا حاصرت أهل حصن، فأرادوك أن تجعل لهم ذمة الله وذمة نبيه. فلا تجعل لهم ذمة الله وذمة نبيه. ولكن اجعل لهم ذمتك وذمة أصحابك. فإنكم، أن تخفروا ذممكم وذمم أصحابكم، أهون من أن تخفروا ذمة الله وذمة رسوله. وإذا حاصرت أهل حصن، فأرادوك أن تنزلهم على حكم الله، فلا تنزلهم على حكم الله. ولكن أنزلهم على حكمك. فإنك لا تدري أتصيب حكم الله فيهم أم لا).

قال عبدالرحمن هذا أو نحوه. وزاد إسحاق في آخر حديثه عن يحيى بن آدم قال: فذكرت هذا الحديث لمقاتل بن حيان. (قال يحيى: يعني أن علقمة يقوله لابن حيان) فقال: حدثني مسلم بن هيصم عن النعمان بن مقرن عن النبي صلى الله عليه وسلم نحوه.

 

{3}

H. Bana Abdullah b. Hâşim dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dediki): Bana Abdurrahmân (yâni îbni Mehdî) rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyân, Alkame b. Mersed'den, o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir orduya veya müfrezeye kumandan ta'yin ettiği zaman kendisine hassaten Allah'ın takvasını beraberindeki müslümanlara da hayır tavsiye eder; sonra şöyle buyururdu:

 

«Allah yolunda besmele ile gaza edin! Allah'a küfredenlerle çarpışın! Gaza edin! Ama ganimete hıyanette bulunmayın! Gadir etmeyin! Ölülerin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocuk öldürmeyin!

 

Müşriklerden olan düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç haslete (veya güzel huya) da'vet et! Bunların hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini bırak! Sonra :

 

Onları islâm'a davet et! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini (serbest) bırak!

 

Sonra kendilerini yurdlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et! Ve onlara haber ver ki (bunu yaparlarsa muhacirlerin lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır. Yurdlarından göçmeyi kabul etmezlerse onlara haber ver ki, müslümanların bedevileri gibi olacaklar; kendilerine Allah'ın, mü'minler üzerine cereyan eden hükmü uygulanacak; ganimet ve harada hiç bir hakları olmayacaktır. Meğer ki, müslümanlarla birlikte mücâhede edeler!.. Eğer bunu kabul etmezlerse onlardan cizyeyi iste! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini (serbest) bırak! Kabul etmezlerse artık Allah'dan yardım dileyerek onlarla harb et!

 

Bir kal'a ahâlisini muhasara eder de senden Allah'ın ahdini ve Peygamberinin ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allah'ın ahdini ver; ne de Nebiinin ahdini!.. Lâkin onlara kendi ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver! Çünkü sizin kendi ahidlerinizi ve arkadaşlarınızın ahidlerini bozmanız, Allah'ın ve Resulünün ahdini bozmaktan ehvendir.

 

Bir kal'a ahalisini muhasara eder de, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zîrâ Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmiyeceğini bilmezsin!»

 

Abdurrahmân bunu yahut benzerini söylemiştir. ishâk ise Yahya b. Âdem'den rivayet ettiği hadîsinin sonunda şunları ziyâde etmiştir: «Dediki: Ben bu hadisi Mukaatil b. Hayyan'a andım da: Bana Müslim b. Heysam, Numân b. Mukarrin'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti; dedi. (Yahya: Yâni hadîsi Alkame, İbnî Hayyan'a söylüyor, demiştir.)

 

 

4 - (1731) وحدثني حجاج بن الشاعر. حدثني عبدالصمد بن عبدالوارث. حدثنا شعبة. حدثني علقمة بن مرثد؛ أن سليمان بن بريدة حدثه عن أبيه. قال: كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا بعث أميرا أو سرية دعاه فأوصاه. وساق الحديث بمعنى حديث سفيان.

 

{4}

Bana Haccâc b. Eş-Şâir de rivayet etti. (Dediki): Bana Abdüssamed b. Abdilvâris rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be rivayet etti. (Dediki): Bana Alkame b. Mersed rivayet etti. Ona da Süleyman b. Büreyde, babasından naklen rivayet etmiş. Babası şöyle demiş:

 

«Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kumandan veya müfreze gönderdiği zaman onu çağırır da kendisine tavsiyede bulunurdu...» Râvi hadîsi, Süfyân'ın hadîsi mânâsında nakletmiştir.

 

 

5 - (1731) حدثنا إبراهيم. حدثنا محمد بن عبدالوهاب الفراء عن الحسين بن الوليد، عن شعبة، بهذا.

 

{5}

Bize ibrahim rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Abdilvehhâb El-Ferrâ' Hüseyn b. Velîd'den, o da Şu'be'den bu isnadla rivayette bulundu.

 

 

İzah:

Seriyye: Ordudan seçilen bir kıt'a askerdir. Bunların vazifesi düşmana baskın yaparak tekrar yerlerine dönmektir. îbrâhîm Harbî'nin beyanına göre: Seriyye, dört yüz kadar suvâri demektir. Bunlara seriyye denilmesi, geceleyin gittikleri ve gidişlerinden kimsenin haberi olmadığı içindir. Zîra geceleyin yürüdü mânâsında Araplar: «sera» ve «esrâ» kelimelerini kullanırlar.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müşriklerin üç haslete davet olunacağını bildirdikten sonra, bunların neler olduğunu beyân hususunda:

 

«Sonra onları islâm'a davet et!» buyurmuştur. Nevevî bu cümlenin bütün Sahîh-i Müslim nüshalarında burada olduğu gibi «sonra» mânâsına gelen «summe» edatı ile rivayet edildiğini söylüyor. Kaadî İyâd: «Bu rivayetin doğru şekli sümme edatını düşürerek (onları islâm'a davet et!) şeklinde okumaktır. Filhakika Ebû Ubeyd'in kitabında, Ebû Davud'un -Sünen-inde ve başka yerlerde sümme iskat edilerek doğrusu rivayet olunmuştur. Çünkü bu cümle üç hasletin tefsirinden başka bir şey değildir.» diyor. Mâzirî ise -sümme- edatının burada lüzumsuz değil, istiftâh yâni söze başlamak için getirilmiş olduğunu söylemiştir,

 

«Sonra kendilerini yurtlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et!» ilâh... cümlelerinden murâd: Medîne'ye hicretlerinin müstehab oluşudur. Medîne'ye hicret ederlerse fey' ve ganimet gibi malların kendilerine verilmesini hak edecekler; aksi takdirde çölde yaşayıp hicret ve gazalara iştirak etmeyen bedevi müslümanlar gibi fey' ve ganimette bir hakları olmayacak, kendilerine yalnız istihkaklarına göre zekât verilecektir.

 

imam Şafiî bu hadîsle istidlal ederek: «Sadakalar, fey'de hakkı olmayan fakirlere verilir; fey' yalnız askerin hakkıdır. Sadaka alanlara fey', fey' alanlara da sadaka verilmez.» demiştir. îmam Âzam'la Mâlik'e göre iki nevi mal arasında bir fark yoktur; ve her iki Arkaya verilebilirler.

 

Ebû Ubeyd bu hadîsin mensûh olduğunu iddia etmişse de Nevevî bunun kabul edilmediğini söylüyor.

 

Hadîs-i şerifteki zimmetten murâd: Ahd yâni verilen sözdür. Buradaki nehîleri ulemâ tenzîhen mekruh mânâsına almışlardır,